"Dünyanın başı cefa, sonu yokluktur. Helalinden dolayı hesaba çekilme, haramından dolayı ceza vardır. Onda zengin olan sınanır, fakir olan üzülür. Onunla yarışanı hep geçmiştir o. Onunla görmek isteyenin görmesini sağlar; kim de onu görmek isterse o kişiyi kör eder." Hz. Ali

6 Eylül 2011 Salı

Bu Aralar Coşuyor İçimde Irmaklar...

Başlık çok mu yapmacık oldu? Yapmacık görünmekten korkarım da ben. Ama gerçekten coşkun ırmaklar doğru anlatıyor içimde olanları. Geçenlerde gittiğimiz ve hayalimizdeki Cennet'e pek benzeyen Yedigöller'deki gibi ırmaklar. Gök ağaç dallarından görünmüyor, yeşil, göller ağaç yansımalarından yeşil, yerler otlardan yeşil... O yeşilliğin içinde köpük köpük çağlayanlar... İşte böyle hissediyorum, ayaklarım biraz kesik yerden. İçimde tuhaf bir mutluluk hissi, sanki aşk gibi. Hani aşk sebepsizce mutlu eder ya insanı. Öyle.
Ben yeni evliyim. 8 ay oldu evleneli. Evlenmeden önce eşim, 'Evlenince namaz kılalım, sen de istekli olursan ikimiz de kılarız,' derdi. Biraz zoruma giderdi açıkcası, beni zorluyormuş gibi gelirdi. Sonuçta ben 'modern,' iyi eğitimli, toplumda belirli bir yeri olan genç bir kadındım. Kalıp değil bunlar, gerçekten de öyleydim. Namaz kılmama çevrem nasıl bakardı? Namaz kılsam günlük faaliyetlerim etkilenmez miydi? Dışarıda kılamazdım ki... Böyle giderdi.

Oysa, küçüklüğümde düzenli de olmasa, kısa bir süre namaz kılmıştım. Sonra bırakmıştım ve namaz kılma dünyası içten içe özendiğim, yapmam gerektiğini aslında fazlasıyla farkında olduğum ama işte kendimi bir türlü dahil edemediğim bir dünya olmuştu.Dünya diyorum çünkü namaz kılmak bir ibadet tabi ki ama ibadetten de fazlası. Namaz kılmak, boşuna "dinin direği" olmayan, sizi alıp başka diyarlara bağlayan bir şey. Allah'ın emrettiği diğer her şey gibi bize faydalı olan ama faydaları tek bir yönle sınırlanamaycak kadar hayatı güzelleştiren bir şey.

Gerekliliğini farkında olsam, isteğe de sahip olsam güzelliklerini o zamanlar böylesine farkında olamadığım namaza yaklaştıran olaylardan biri, iş yerindeki bir arkadaşımın namaz kıldığını öğrenmemdi. Oldukça 'modern' görünen, rahat bir hayat yaşayan bu arkadaşım bir gün öğle yemeğinden dönerken mescide ineceğini söyledi. "Ben ortaokuldan beri kılarım," diye de ekledi. O an kafamda şimşekler çaktı. Böyle görünen bir insan namaz kılıyorsa demek ki ben de kılabilirdim (Şimdi düşününce düşüncelerim tabi anlamsız geliyor, beklediğim zamana hayıflanıyorum ama Allah'a şükrediyorum sonunda doğru yolu bulduğum için)

Derken evlendik. Akşamları yatsı namazını kılmaya başladım önce. Sonra akşamı ekledim. Ardından namaz vakitlerini mutfağımdaki panoya astım, kılamadıklarıma işaret koymaya, onları kaza etmeye başladım. Birkaç ay böyle gittim, ancak sabah namazına kalkmıyor, öğle vakitlerini iş yerinde kılmıyor, evde kaza ediyordum. Bu aralar bunu da aştım, artık sabah namazıma da kalkıyor, öğle namazımı da kılıyorum. Ve bunlar günlük hayatımın işleyişinde hiçbir sorun teşkil etmiyor. Ha bu arada, kendime daha çok güveniyor, daha güçlü ve modern hissediyorum artık. Çünkü, kimse ne der diye bakmıyor, Allah için kendimi yaşıyorum.

Beni çok mutlu etti, ediyor namaz kılmak. Daha önceden kılmıyorken, kılanları bu farzı yerine getirip, bu güzelliği yaşayanları içten içe kıskanıyormuşum belki de. Bilemiyorum. Bu duyguları anlatmak zor, anlattıkça karşısınızdakilerde sizin onu etkilemek istediğiniz gibi bir intiba uyanabilir çünkü. Ben de o yüzden burada yazıyorum, bir de sevgili eşimle paylaşıyorum bu duyguları. Bu yazıyı daha fazla uzatmayayım.

Görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bir yorum bırakın: