"Dünyanın başı cefa, sonu yokluktur. Helalinden dolayı hesaba çekilme, haramından dolayı ceza vardır. Onda zengin olan sınanır, fakir olan üzülür. Onunla yarışanı hep geçmiştir o. Onunla görmek isteyenin görmesini sağlar; kim de onu görmek isterse o kişiyi kör eder." Hz. Ali

23 Eylül 2011 Cuma

Bir Şeyin İstenince Olması Ne Demek?

'Bir şey çok istediğinde illa ki oluyor' düşüncesi var ya. O düşünce gerçekten doğru. Ama daha sonradan dolandırıcı bir mantığın ürünü olduğu anlaşılan Secret saçmalığı türünden değil. Bir şey istediğinde gerçekten oluyor çünkü, çok istediğin bir şey için fark ederek ya da etmeden çaba sarfediyorsun ve onun olması için gerekli olan yol ne ise o yola giriyorsun. Ben hayatımda bunu çok denedim ve istediğim şeylere eninde sonunda kavuştum. Tabi bunda benim bir hayli alçakgönüllü istekleri olan bir insan olmamın da payı olabilir. Yani hiçbir zaman 40 odalı bir villa ya da son model lüks araba gibi hayallerim olmadı. İyi tasarlanmış bir mutluluk hayaline dayanan bir temeli olmadıkça bu tip maddi şeylerden biraz uzağım. İşin bir diğer yanı, bu isteklerin bazen iyi bazen de kötü sonuçlar doğurması. İşte tam da bu yüzden Allah'tan her zaman hayırlısını istemek gerekiyor. Yıllar yıllar önce, ilk özel TV kanalı zamanlarında izlediğim gerilim filmi Tılsım'da da (ki orjinal adı Wishmaker'dır) isteklerin insanları sürükleyebileceği felaketler konu alınıyordu. Örneğin, mağazada çalışan bir kadın cansız mankenler kadar güzel bir fiziğe sahip olmak istediğini söylüyor ve oluyordu da. Ama gerçekten de bir cansız manken olmak suretiyle. Filmin ardındaki bu düşünce beni çok etkilemişti. Uzun lafın kısası, isteklerimize çok dikkat etmemiz gerekiyor, çünkü oluyorlar.

Ben, içinde bulunduğum bazı durumlar için bir çıkış yolu diledim. Bazı şeyler için sordum; Neden? diye. Neden kendimi aşamıyorum, neden daha huzurlu olmam gerekirken değilim, neden insanlar çoğu kendilerinden başka hiçbir şeyi umursamıyor, neden, neden, neden? Ve yakın zamanda çıktığım yolculukta bazı soruların cevaplarını bulmaya başladım. Kendimi bildim bileli, arkadaşları umarsızca oynayan, şımaran küçük bir çocukken bile kendime sorduğum bazı soruların cevabını almaya başladım. Dünyayı farklı bir gözle görmeye başlamam Rabbim'e yakınlaşmamla oldu. Buna inanmanızı tercih ederim.

Evlenmemle namaz kılmaya başladığımı söylemiştim. İlk başlarda sadece görevimi yerine getiren bir kulken sonra önümde, manevi anlamda, kapılar açıldığını gördüm. Belki de, ruh olarak, düşünce olarak günlük koşturmacaların ötesine bakmaya başlayabilen biri olduğumu fark ettim. Önümde ne kadar çok yol var daha tahmin bile edemiyorum ama bu kadarı için bile binlerce kez şükrediyorum.

Namaz kılmamdan ayrı olarak, yazın bir gününde Internette gezinirken tesadüfen bir blogla karşılaştım. Şu anda ismini vermek istemesem de orada okuduğum ve emsallerine göre çok mantıklı ve dayanaklı olmasıyla öne çıkan bu yazılar içinde yaşadığım dünyada olanlara da farklı gözle bakmaya başlamamı sağladı. Demiştim ya, kimsenin dayattığı düşünce kalıplarıyla yaşamayı sevmem, kalp gözüyle bakmanın esas olduğuna inanırım. Bu cümleleri şimdi böyle dik durarak, kendime güvenerek söyleyebiliyorum ama eskiden sadece hissederdim. İçimde bir his vardı bu dünyada saat gibi sistemli ve planlı olarak bir şeylerin döndüğüne. Artık ne olduğuyla beraber emin oldum. Baktığım, okuduğum haberlerde, çevremdeki yaşamlarda, çıkarılan modalarda gösterileni değil, ardındakini görmeye başladım. Ama istemiştim, yıllarca istemiştim. Sonunda oluyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bir yorum bırakın: